KURUMSAL
SON DUYURULAR

Vefatının 72. Yılında Şiirleri, Fıkraları, Eserleri ve Bilinmeyen Yönleriyle Neyzen Tevfik Kolaylı
29 Ocak 2025“Türk-Macar Dostluğunda Gül Baba’nın Yeri ve Önemi” Başlıklı Konferans Budapeşte'de Gerçekleştirildi
13 Kasım 2024
Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığına Yapılan Eleştirilere Dair Basın Açıklaması
19 Mayıs 2024
Balım Sultan Bektaşilik Araştırmaları Derneği Kuruldu.
23 Nisan 2024
H.Dursun Gümüşoğlu
Öz
Alevîlik ve Bektaşîlik Osmanlı coğrafyasında dinî yapılanma açısından çok önemli bir yere sahiptir. 13. yüzyıldan itibaren, bu inanç sistemini muhtelif Alevî Ocakları, Erdebil Tekkesi ve Hacı Bektaş Dergâhı olmak üzere üç ana grup altında toplamak mümkündür. Her üç yapılanmanın da ser-çeşmesinin Hacı Bektaş Velî olduğu ise bilinen bir gerçektir.
Bu çalışmada, farklı zamanlarda inanç önderlerine verilmiş olan beş adet icâzetnâme öncelikle Lâtin harflerine çevrilmiş, daha sonra okuyucular tarafından anlaşılmasının kolay olması için günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Yayınladığımız icâzetnâmelerden ilki, Sivas’ın Hafik kazasına bağlı Sinekli köyünden ve Seyyid Ali Sultan evlatlarından Seyyid halife oğlu Seyyid Velîyeddin’e milâdî 8 Haziran 1819 tarihinde verilmiştir. İkinci icâzetnâme, Çankırı Şabanözü’ne bağlı Kutluşar Sarısu, Bulgurcu, Kösrelik köyleri halkının talebi üzerine Şeyh Mehmed Saadeddin evlatlarından Arap Ali-zâde Âşık Hasan ve İsmail Efendilere hicrî 17 Mayıs 1315 tarihinde Abdülvahid Dede tarafından verilmiştir.
Belgenin altında başka bir kayıt olmamakla beraber onların soyunun da sırasıyla, Hacı Murad Velî Ocağı’na, Hacı Ali Turâbî Ocağı’na silsileyi müteakip Seyyid Kalender Velî Ocağı’na oradan da Hacı Bektaş Velî Hazretlerine bağlandığı belgeyi veren Emre Şengül tarafından belirtilmiştir. Bu belgede
Çelebilerin adı geçmemekte ve mühürleri bulunmamaktadır. Diğer üç icâzetnâme ise Ordu Mesudiye’de Sarı İsmail Ocağı’ndan Kasım Çelebi oğlu Seyyid İsmail ve Seyyid Ali adındaki kişilere 1796 ile 1833 yılları arasında Hacı Bektaş soyundan olduklarını ileri süren Çelebiler tarafından kendilerine verilen icâzetnâmelerdir. Beş icâzetnâmenin birisi Abdülvahid Dede, geriye kalan diğer dördü ise Hacı Bektaş Veli soyundan olduklarını ileri süren Çelebiler tarafından verilmiştir. Bu icâzetnâmeler, verildikleri tarihe ışık tutmaları ve bir inanç sisteminin genel çerçevesini tanımlaması açısından önem arzetmektedir.
Anahtar kelimeler: İcazetname, hilâfetnâme, ehilnâme, Sarı İsmail Ocağı, Hacı Murat Veli Ocağı, Arap Ali-zâde
1. Giriş
Alevî, Bektaşî inanç önderlerine kısaca dede ya da baba denilmektedir. Her inanç sisteminde olduğu gibi bu inancın uygulanmasında da hiyerarşik bir düzen mevcuttur. Dede ya da babaların, inanç ritüellerini uygulamaları konusunda yetkili olduklarına dair üst makam tarafından verilen belgelere “icâzetnâme” denilir.
Bu çalışmamızda, 1796 ila 1833 yılları arasında verilmiş olan toplam beş adet icâzetnâme incelenmiş, böylelikle kökleri yüzyıllar öncesine ulaşan bir inancın kendi içindeki en önemli belgeleme türünün bu örnekleri okuyucuyla buluşması amaçlanmıştır.
2. Bu Belgelere Nasıl Ulaşıldı?
Tüm icâzetnâmeler, sahipleri tarafından çevirisi yapılması ve makale olarak yayınlanması talebiyle tarafımıza ulaştırılmıştır.
Burada yayınladığımız ilk icâzetnâme, Mustafa İyidoğan Dede tarafından 01.12.2010 tarihinde dijital ortamda tarafımıza gönderilmiş olup (KK-1), belgenin aslı Sivas’ın Hafik kazasına bağlı Sinekli Köyü’nden Seyyid Ali Sultan evlatlarından Seyyid halife oğlu Seyyid Velîyeddin’e milâdî 8 Haziran 1819 tarihinde verilmiştir.
İkinci icâzetnâme Emre Şengül tarafından 12.12.2016 yılında aynı maksatla tarafımıza verilmiştir. (KK-2) Bu belge bugün Çankırı Şabanözü’ne bağlı olan Kutluşar Sarısu, Bulgurcu, Kösrelik köyleri halkının talebi üzerine, Şeyh Mehmed Saadeddin evlatlarından Arap Ali-zâde Âşık Hasan ve İsmail Efendilere, Abdülvahid Dede tarafından verilen icâzetnâmedir. Emre Şengül köyün tarihçesi hakkında şunları belirtmiştir: “Köyümüz Çankırı Şabanözü’ne bağlı olan Kutluşar Köyü Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü kaynaklarına göre 1530-1550 tarihleri iskân edilmiştir. Büyük dedelerimizden Arap Ali tarafından kurulduğu söylenmektedir. Bize aktarılan sözlü bilgilere göre önce Mart Köyü’nün bulunduğu bölgeye yerleşildiği daha sonra bugünkü Kutluşar Köyü’nün bulunduğu yere gelindiği söylenmektedir. Buna ek olarak, bugün incelediğimizde Mart Köyü’nde kalan Alevî nüfusunu Kutluşar Köyü
insanlarının bağlı olduğu Dede hanelerinin oluşturmakta olduğu görülür. Bunun yanında Kutluşar Köyü’nün civarda sürekli ilişkide olduğu köylerden bazıları ise Sarısu, Bulgurcu ve Mart Köyü’dür. Ayrıca Kutluşar Köyü Alevîleri silsile olarak Hacı Murad Velî Ocağı’na, oradan Hacı Ali Turabi Ocağı’na ve silsileyi müteakip SeyyidKalender Velî Ocağı’na bağlanır, böylece silsile Hacı Bektaşı Velî Hazretlerine ulaşır.” Üçüncü, dördüncü ve beşinci icâzetnâmeler, Sarı İsmail Ocağı’ndan olduklarını belirten Nazmi Erdem tarafından 22.01.2017 tarihinde tarafımıza ulaştırılmıştır. (KKI-3) Nazmi Erdem konu ile ilgili olarak şunları belirtmiştir: “Sarı İsmail Ocağı evlatlarından oldukları bilinen Seyyid Kasım Çelebi’nin mezarı Ordu Mesudiye Türkköyü’nde bulunmaktadır. İcâzetnâmede bahsi geçen köy ismi olan Sıcağlu daha sonra Türkköyü’nün mahallesi olmuş, şimdi ise büyük şehir kanunuyla Türkköyü
Mahalle adı, Sıcağlu da sokak adı olmuştur.”
3. Alevîlik-Bektaşîlik Tarihine Kısa Bir Bakış
Anadolu coğrafyasında, 13. yüzyıldan itibaren Alevîlik ve Bektaşîlik inanç sitemini üç ana başlık altında toplamak mümkündür.
Birinci gruptakiler; Hacı Kureyş, Baba Mansur, Ağuiçen, Derviş Cemal gibi ocaklardır. Son yıllarda yapılan çalışmalar, Alevî inanç sisteminin temelini
oluşturan bu yapıların birbirleriyle olan ilişkilerinde hiyerarşik bir düzen içerisinde teşkilatlandıklarını göstermektedir. Bu araştırmalarda ocaklar; “Mürşid Ocağı”, “Pir Ocağı”, “Rehber Ocağı”, “Dikme Ocaklar” vb. hiyerarşik bir sıralama çerçevesinde tasnif edilmiştir. (Akın, 2014: 16) Bu ocak mensuplarının soylarının, On İki İmamlar vasıtasıyla Peygamber’e ulaştığına inanılır. Şecerelerde bunları içeren bilgiler bulunmaktadır. Ayrıntılarını yeteri kadar bilmememize rağmen ocakların Hacı Bektaş Velî’den önce de mevcut oldukları bilinmektedir. Yakın zamanda bulunup yayınlanan Ağuiçen Ocağı’nın Diyarbakır koluna ait h. 544/Zilkade (m. 1150/ Mart) tarihli şeceresi (Akın, 2014: 19) buna güzel bir örnektir.
Pek çok yazılı kaynak gün yüzüne çıkmış olmasına karşın Ocaklar sisteminin işleyişinin ayrıntıları ile ilgili henüz çok fazla bilgiye sahip değiliz. Bu konularla ilgili bilgiler genellikle sözlü geleneğe dayalıdır.
İkinci grup içerisinde ise Erdebil Tekkesi’ne bağlı olanlar sayılabilir. Kurucusu Safiyüddin Erdebili’dir. 1334 yılında ölünce oğlu Sadrettin Musa 1334-1392
yılları arasında posta oturmuş ve taraftarları binleri bulmuştur (Şakir, 1952: 81) Bilindiği gibi, Yıldırım Bayezid, Timur ile 1402 yılında yaptığı savaşta yenilgiye uğramıştı. Timur savaşta esir düşenleri geri dönerken beraberinde götürmüş, Erdebil Tekkesi’nin o dönemdeki şeyhi Hoca Ali’ye hediye etmişti. Bu Türkmenler, Hacı Bektaş ilkelerini Erdebil’e ilk taşıyanlar olup, muhtemelen onların inançlarında şekil değişikliğine de sebep olmuşlardı. (Kaygusuz, 2005: 241) Esir Türkmenlerin sayısı tartışmalı bir konu olmakla beraber, önemli bir kısmı tekrar Anadolu’ya dönmüş, Erdebil Tekkesi’ne ve özgürlüklerine kavuşmalarının minnet duygusu içinde tekke şeyhine gönülden bağlılıkları devam etmiştir (Ekinci, 1997: 55).
Hoca Ali’den sonra Şeyh Cüneyt döneminde ise, Alevîlik Anadolu’da hızla yayılmaya devam etti. Safeviler Cüneyt’ten itibaren siyasi çalışmalara başladılar. Cüneyt’ten sonra onun yerine oğlu Şah Haydar 1460-1488 yılları arasında posta oturdu. Müritlerine On İki İmam’ı ifade eden 12 dilimli kızıl taç giydirdi, sarık sardırdı. Bu on iki terkli taçtan dolayı Erdebil Tekkesi müritlerine “Kızılbaş” denilmiştir. Şah Haydar’ın, müritlerine giydirdiği başlığın renginin “Kızıl” olmasının birtakım sebepleri vardır. Anadolu’da Türk göçebeler de XIII. ve XIV. yüzyıllarda kızılbörk giyerlerdi. (Ekinci, 1997:84) Bu nedenle tarikatın mensuplarına “Kızılbaş” veya “Haydarî” denildi. Kızılbaş ismi önceleri ayırt edici bir ifade olarak kullanılırken daha sonraları aşağılama amacıyla kullanılmıştır. Şah Haydar, babasının intikamını almak üzere, Şirvan Hükümdarı Ferruh Yesar’ın üstüne yürüdü; fakat 1488 yılında savaş meydanında öldü.
Şah Haydar’ın en önemli müritlerinden birisi olan Antalya yakınındaki Teke ilinde oturan Hasan Halife, Erdebil Dergâhı’na pek çok insanın bağlanmasına
sebep olmuştu. Onun oğlu olan Şahkulu 1510 yılında önemli bir ayaklanmayı gerçekleştirmişti. Bu isyanda Osmanlı’nın devşirmelere önem verip Türkmenleri ihmal etmesinin ve onları önemli görevlere getirmemesinin büyük payı vardır. Ayrıca tımar dağıtımında adaletsizlikler bulunmaktaydı. Türklerin ellerindeki tımarlar saraya yakın kimselere verilmekte, halktan aşırı vergiler alınmaktaydı. İsyanların olmasında bu dengesizliklerin önemli payı olduğu bilinmektedir.
Bu adaletsizlikler Türkmenlerin, Osmanlı’ya güvenmemesine ve dolayısıyla Erdebil Ocağı’na yönelmelerine neden olmuştur. Daha sonra İran coğrafyasındaki Alevîler ve Anadolu Alevîleri pir olarak Şah Haydar’ın diğer oğlu Şah İsmail’i önder olarak kabul ettiler. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında meydana gelen savaşta Şah İsmail yenilmiştir. Çaldıran savaşından sonra Kızılbaş topluluklara Osmanlı Devleti nazarında önyargılı bakışların oluştuğu ve yüzyıllarca bunun devam ettiği bilinen bir gerçektir. O zamana kadar padişahın yakın koruma ordusu Yeniçeri Ocağı’nın resmi tarikatı Bektaşîliğin daha sonraları heterodoks sayılmaya başlanmasıyla Yeniçeriler ve dini inançları ulemanın hedefi haline gelmiştir. Buna paralel olarak Yeniçerilerin devşirme yoluyla askere alınma sistemi Sultan III. Murat’ın oğlu için yaptığı sünnet düğününden sonra değiştirilmiştir. (Koçu, 1960:
158) On altıncı yüzyılın sonlarına gelindiğinde Yeniçeri Ocağı’nın 94. ortasında bulunması kanun olan Hacı Bektaş Vekili makamı İmam Ortası olarak değiştirilmiş her ortaya birer imam görevlendirilmiş, her Yeniçeri odasında Kur’ân okuma seansları başlamıştı. (Küçükyalçın, 2010: 62) Bu durum ulemanın lehine sonuçlanması anlamına gelmekteydi. Yapılan değişiklikler ve ulema sınıfın rekabetinden kaynaklanan Yeniçeriliğe ve Bektaşîliğe düşmanca yaklaşımlar Osmanlı Devleti’nin yıkılışını da hızlandırmıştır.
En önemli tarihsel kırılma noktalarından birisi de Sultan II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı ve onunla bağlantılı olan Bektaşî Tekkeleri’ni 1826 yılında
kapatması olayıdır. Bu süreçte binlerce Yeniçeri öldürülmüş, binlercesi ise takibe uğramaktan kurtulamamıştır. Bektaşî babalarının kimisi öldürülmüş, kimisi ise sürgüne gönderilmiştir. Bektaşî sözü 1839 tarihine kadar söylenemez olmuş, Abdülmecid’in tahta çıkmasıyla Bektaşîlik yavaş yavaş varlığını göstermeye başlamış 1850’de vefat eden Halil Revnaki Baba’nın himmeti ile evvelâ Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı uyandırılmış, sonra bütün tekkeler ve zaviyeler açılmıştır (Noyan, 1998: 175). Fakat bu durum, Bektaşî Tekkeleri’nin resmen açılmasından ziyade faaliyetlerine göz yumulması şekline olmuştur. Atatürk, 1925 yılında tüm tekkeleri kapatırken Milli Mücadeleye katkılarından dolayı Mevlevî ve Bektaşî Tekkelerini hariç tutmak istemiştir. Cumhuriyetin yeni kurulması ve ülkenin içinde bulunduğu şartlardan dolayı tamamını kapatmak zorunda kalmıştır. Atatürk’ün amacı ortamın
yumuşamasını sağlamak ve on yıl sonra tekkeleri tekrar açmaktı. Tamamının kapatılma hadisesinde İsmet İnönü’nün “Paşam ya hep, ya hiç” sözü etkili olmuştu. Milli Mücadeleye Bektaşîliğin ve Mevleviliğin katkıları olmasına rağmen ayrım gözetilmeden onlar da kapatılmak zorunda kalmıştır (Öz, 2004: 174).
En önemli tarihsel kırılma noktalarından birisi de Sultan II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı ve onunla bağlantılı olan Bektaşî Tekkeleri’ni 1826 yılında kapatması olayıdır. Bu süreçte binlerce Yeniçeri öldürülmüş, binlercesi ise takibe uğramaktan kurtulamamıştır. Bektaşî babalarının kimisi öldürülmüş, kimisi ise sürgüne gönderilmiştir. Bektaşî sözü 1839 tarihine kadar söylenemez olmuş, Abdülmecid’in tahta çıkmasıyla Bektaşîlik yavaş yavaş varlığını göstermeye başlamış 1850’de vefat eden Halil Revnaki Baba’nın himmeti ile evvelâ Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı uyandırılmış, sonra bütün tekkeler ve zaviyeler açılmıştır (Noyan, 1998: 175). Fakat bu durum, Bektaşî Tekkeleri’nin resmen açılmasından ziyade faaliyetlerine göz yumulması şekline olmuştur. Atatürk, 1925 yılında tüm tekkeler kapatırken Milli Mücadeleye katkılarından dolayı Mevlevî ve Bektaşî Tekkelerini
hariç tutmak istemiştir. Cumhuriyetin yeni kurulması ve ülkenin içinde bulunduğu şartlardan dolayı tamamını kapatmak zorunda kalmıştır. Atatürk’ün amacı ortamın yumuşamasını sağlamak ve on yıl sonra tekkeleri tekrar açmaktı. Tamamının kapatılma hadisesinde İsmet İnönü’nün “Paşam ya hep, ya hiç” sözü etkili olmuştu. Milli Mücadeleye Bektaşîliğin ve Mevleviliğin katkıları olmasına rağmen ayrım gözetilmeden onlar da kapatılmak zorunda kalmıştır (Öz, 2004: 174).
Üçüncü grupta ise Hacı Bektaş Tekkesi’ni saymak isabetli olacaktır. Hacı Bektaş Tekkesi’ninde hizmet verenleri de iki başlık altında toplamak mümkündür.
Birincisi Hacı Bektaş Velî’nin soyundan olduklarını iddia eden Çelebilerdir. Osmanlı Devleti, Çelebileri tevliyet ve meşihat konusunda kendisine muhatap olarak kabul etmiştir. Çelebilerin otoritesinin hukuki zemini esas itibariyle vakıf sisteminden ileri gelmektedir. Hacı Bektaş Tekkesi’nin de dâhil olduğu dergâhların hemen hemen tamamı birer evlatlık vakıf tarafından desteklemekteydi. Kırşehir bölgesini ilhak ettiklerinde orada çoktan kurulmuş olduğu anlaşılan Hacı Bektaş Dergâhı ve Vakfının hukuki statüsü Osmanlılarca kabul edilmiş ve vakfın mütevelliliği Hacı Bektaş evladı olarak kabul edilen Çelebilere verilmiş veya onların elinde kalmaya devam etmiştir. Şu halde Çelebilerin gücü dergâhın hukuki statüsünün yasal temsilcisi olmaları ve buna bağlı olarak mali gelirlerinin kontrolünün ellerinde bulundurmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak buna ilaveten en azından devlet nezdinde ve tarikatın resmi belgelerinde “şeyh” unvanıyla en yüksek ruhani otoriteyi de ellerinde bulundurdukları açıktır. Çoğu zaman tarikatın seyr u sülûkuna girip
manevi eğitim sürecinden geçmeyen Çelebilerin Bektaşîliğin en yüksek ruhani otoritesi olmaları karmaşık bir durum ortaya çıkarmaktadır. Dergâhta şeyhlik ve post-nişinlik arasındaki yetki paylaşımı, birbirlerine karşı konumları ve aralarındaki ilişkinin mahiyeti henüz yeterince bilinmemektedir. (Yıldırım: 2010: 41)
Dergâhtaki diğer grup ise Babagân denilen başında en yüksek ruhani makamın temsilcisi olarak Pir-evi post-nişini “dedebaba” bulunmaktadır ve klasik tasavvuf usullerinin esas alındığı bir kol vardır. Gerçek anlamda Bektaşî sözü bunlar için kullanılmıştır. Çelebilerin yazışma metinlerinde kendileri hakkında Bektaşî, sözünü kullanıyorlarsa da soylarının Hacı Bektaş Velî’ye çıktığını iddia etmeleri nedeniyledir. Hacı Bektaş Velî evladı oldukları inancı ile doğrudan Çelebi ailesine bağlanan Kızılbaş oymakları bulunmaktadır. Muhtemelen bu dönemde artık inanç karakteri bakımından tekke merkezli Bektaşî çevreleri ile Kızılbaşlar birbirlerine çok yakın idiler. Ancak erkân ve manevi otoritenin kaynağı bakımından çok önemli farklar vardı. En önemli fark şüphesiz Kızılbaşlıkta kan bağına yapılan vurgudur. Manevi bilgi ve olgunluğun babadan oğula irsen intikal ettiğini kabul eden Kızılbaş öğretisine göre mürşitlik makamını ihraz edebilmek için her şeyden önce soy şartı aranmaktadır. Kızılbaşlar, Hacı Bektaş’a bağlandıktan sonra da bu özelliklerini aynen
muhafaza etmişlerdir. Aslında Çelebilerce temsil edilen Kızılbaş damarı ile dedebaba tarafından temsil edilen tarikat damarı arasındaki ilişkiye dair çok az şey bilinmektedir. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, Dergâh Nakişibendilere devredilene kadar bu iki damarın bir arada belli bir uyum içinde yaşadığını o dönemde yazılan icâzetnâmeler ortaya koymaktadır. (Yıldırım, 2010: 42-43).
4. Alevîlik ve Bektaşîlik ile İlgili Belgelerin Önemi
Bu inanç grubundan bahsedilince genellikle akla sözlü kültür gelmektedir. Fakat yazılı kaynakları hiç olmadığı anlamına da gelmemektedir. Şecereler, icâzetnâmeler, beratlar, vakfiye belgeleri, yol izinnameleri, divanlar, cönkler, buyruklar gibi belgeler, Alevîlik ve Bektaşîlik diye ifade edilen inanç yapılarının geçmişle bağlantılarının kurulmasında en önemli kanıtlardır. Bunlardan Alevî dedelerinin soylarının nereye dayandığını gösteren belgelere kısaca “şecere” denilmektedir (Birdoğan, 1995: 188).
Bu şecerelerin büyük kısmı gerçek olmakla beraber, art niyetli kişiler tarafından çeşitli maksatlarla yazılmış sahtelerinin de olduğu bilinmektedir. (Birdoğan, 1995:188). Alevi Bektaşi belgelerinin bir kısmında sonradan eklemeler ve yapıştırmalar ve hatta sahte mühürler görülür. Bu durum özellikle 17. yüzyılda sıkça görülen bir durum olmakla beraber aksi çıkana veya aslı çıkana kadar bunlardan yine de azami ölçüde yararlanmak gerekir. Zira 17. yüzyıl rüşvet, torpil ve adaletsizliğin başladığı ve menfaatlerin iyice ön plana çıktığı bir yüzyıldır. Daha sonraki dönemlerde de bu duruma sıkça rastlanmaktadır.(Yalçın, Yılmaz, 2017: 61)
Osmanlı’da Nakîbü’l-Eşrâflık teşkilatı, bunu engellemek için kurulmuştur. (Karakaya-Stump, 2006: 38). Osmanlı Devleti de bu geleneği titizlikle sürdürmüştür. Yıldırım Beyazıt döneminde bir “Nakîbü’l-Eşrâflık” kurumu ve buna bağlı illerde “Nakîbü’l-Eşrâflık Kaymakamlığı” oluşturulmuştur. Peygamberimizin soyundan gelenlerin soyağaçlarının doğru tutulması ve bu şecerelere sahip ailelere özel görevler verilmesi gibi kurumsal yenilikler getirilmiştir. Buna göre Osmanlı padişahlarına Eyüp Sultan’da padişahlık kılıcının kuşatılması “Nakîbü’l-Eşrâf ” tarafından yapılmış ve Sultan Mehmet Reşat’a kadar bu geleneğe titizlikle uyulmuştur. “Nakîbü’lEşrâflık” kayıtları İstanbul Müftülüğü arşivinde bulunmaktadır. (Yalçın, Yılmaz, 2017:6)
Bu şecerelerde hamdele ve salvele diye tabir edilen Allah’a hamd, Hazret-i Muhammed Mustafa’ya övgüler ile başlar. Pek çok ayet ve hadislere yer verildiği görülür. Bu bölümün ardından şecerenin kime verileceği açıkça zikredilir. Ayrıca Dinin kurallarının dışına çıkılmaması gerektiği, fakirlere yemek yedirmek gibi konuların dışında soy kütüğünün belirtildiği görülmektedir. Kimi şecerelerde şecerenin verildiği kişiye dini kurallara bağlı kalması ve bazı tarikat vecibelerini yerine getirmesi şartıyla verildiği vurgulanır. Metnin son kısmında ise belgenin verilişinde hazır bulunan kişi veya kişilerin isimleri, mühürleri ve tarih bulunmaktadır. Şecerelerin alt ya da yan kısımlarında sonradan eklenen bölümleri görmek mümkündür. Bu bölümlerde daha
sonraki dönemlerde şecerenin yenilenmesi sırasında tasdikleri bulunan kişilerin isim ve mühürleri veya tarikat büyüklerinin hikâyeleri ve öğütleri bulunur.
Babagân olarak da bilinen Bektaşî babalarının icâzetnâmelerinin ise iki grupta incelenmesi gerekmektedir. Bunlardan ilki, Bektaşî Babası icâzetnâmeleridir ve soy bağı ile ilgili bilgi bulunmaz. Sadece hangi halifebaba veya dedebaba tarafından belge verilmişse onların ismi yazılı ve mühürlü olur. Halifebabaların veya dedebabaların icâzetnâmelerinde ise kimin kimden el aldığı Hazret-i Peygamber’e kadar nur zincirindeki kişilerin isimleri yazılı olur. (Noyan, 2010: 440-453).
Çünkü Bektaşîler peygamber neslinden olunmasına saygı gösterir, fakat bunu her şey için yeterli kabul etmezler. Kişisel tercih ile nasip alarak yola girmeyi esas kabul ederler. İkincisi ise babalığın bir üst makamı olan Halifebabaların hilâfetnâme dedikleri icâzetnâmeleridir. Bunlarda da metnin giriş kısmı, kullanılan ayetler yaklaşık aynıdır, fakat buna ek olarak Halifebabanın kimden el aldığını gösteren nur zincirinin Hazret-i Muhammed’e nasıl ulaştığını belirten bir liste bulunmaktadır. Her iki icâzetnâme çeşidinin sonunda tarih ve o Babalık veya Halifebabalık töreninde hazır bulunanlardan, Dedebaba başta olmak üzere kıdem sırasına göre diğer halifelerin isimleri ve mühürleri bulunmaktadır. Bu icâzetnâmeler, günümüzde de aynı temel özellikleri muhafaza etmektedir (Koca, 1999: 4-6)
5. İncelenen Beş İcâzetnâmede Bulunan Bazı Öğeler
Tüm icâzetnâmeler, öncelikle Lâtin harflerine çevrilmiş (Ek 1), daha sonra okuyucular tarafından anlaşılmasının kolay olması için günümüz Türkçesine (Ek 2) aktarılmıştır. İcâzetnâmelerin orijinal kopyaları ise Ek 3’te sunulmuştur.
İcâzetnâmelerin şekli ve içerikleri ve ana hatları aynı olmakla beraber muhatapları bakımından iki kısımda analiz etmek uygun olacaktır. İlk grup, tekkeler bünyesinde yaşayan ‘tarikata mensup’ dervişlere ‘babalık’ yahut ‘halifelik’ makamlarının verildiğini belgeleyen icâzetnâmelerden oluşmaktadır. İkinci grup ise Alevî dedelerine verilen icâzetnâmelerdir. Bu makalede ise esas olarak bu ikinci grup ele alınmıştır.
Makalemize konu olan icâzetnâmeleri de iki başlık altında toplamak mümkündür. Birincisi 1819 yılına ait ve ilk sırada başta Dedebaba, Halifebabaların, alt sırada ise Çelebilerin isimlerinin yazılı olduğu icâzetnâmedir. Diğerleri ise daha basit içerikte yetki belgesidir. Konuyla ilgili araştırmacıların vaktiyle yayınlanmış tespitleri ve bizim yaptığımız tespitler şu şekilde sıralanabilir:
1. Birinci icâzetnâmenin üzerindeki Osmanlı Sultanlarının imzası olan tuğrada “Hazret-i Hacı Bektaş Velî” yazmaktadır
2. Özellikle 1800 yıllarından sonra verilen icâzetnâme metinleri bu hususta oldukça nettir. Standart icâzetnâme metinlerinde hem Dedebabanın hem de
Şeyh’in (Çelebi) adı geçmektedir. Ancak bu ikisi arasında da en azından icâzet verme noktasında mahiyeti muğlak olmakla beraber bir hiyerarşi olduğu açıkça görülmektedir
3. İcâzetnâmenin esas gövdesini oluşturan Arapça metinde icâzetnâmenin muhatabı ve konusu ifade edildikten sonra zamanın dedebabasının ismi dergâhın ‘post-nişîn’i’ ve ‘tekke-nişîn’i’ sıfatlarıyla kaydedilir. Ve hemen arkasından Çelebi ailesinin reisi ‘şeyhu’z-zamân’, ‘sâhibu’s-seccâde’,’kutbu’l-pîrân’, ‘mâlikü’l-ilmü’lyakîn ve mürşidü’l-hakke’l-yakîn’ ‘hâdimü’l-fukarâ ve’l-mesâkîn’ sıfatlarıyla yazılır.
Ondan sonra Çelebilerin Hacı Bektaş Velî’ye ve oradan da Hz. Peygamber’e kadar şeceresi kaydedilir. En sonunda tarih ve şahitlerin isimleri ve mühürleri yer alır. Bu şahitler bölümü de oldukça aydınlatıcı bilgiler içermektedir. Şahitler arasında metinde adı geçen zamanın şeyhinin (Çelebi) ismi bulunmaz. Ancak metin içinde adı geçen zamanın dedebabası ilk şahit olarak kaydedilir. Diğer şahitler olarak genellikle dergâhın türbedarı, ekmekçisi ve aşçısının isimleri yazılır ki bunların hepsi baba unvanı taşırlar. Bunlardan sonra varsa Çelebi ailelerinin üyelerinin isimleri ‘eddâi’ sıfatıyla ve Hacı Bektaş Velî evladından oldukları belirtilerek yazılır (Yıldırım, 2010: 40).
4. Alevî-Kızılbaş dedelerine verilen bazı icâzetnâmelerde yukarıda ana hatları çizilen klasik formun tamamen dışına çıkıldığı görülmektedir. “Hâdimü’l-Fukarâ es-Seyyid eş-Şeyh Celâleddin an-evlâd-ı Hacı Bektaş Velî, Efkâru’l-Verâ, Hâdimu’lFukarâ eş-Şeyh es-Seyyid Feyzullah Seccâde-nişîni Hacı Bektaşı Velî, Hâdimü’lFukarâ es-Seyyid eş-Şeyh Muhammed Hamdullah min-evlâdı Hacı Bektaş Velî Seccâde-nişîni Hacı Bektaş Velî es-Seyyid Muhammed Hamdullah” ibareleri bulunmakta fakat dedebabadan hiç bahsedilmemektedir.
5. Dedelere verilen daha basit içerikli icâzetnâmelerde besmele, Allah’a hamd, Peygambere salavat kısmı daha kısa olarak geçmektedir. Fakat birinci icâzetnâmede bulunan “yedine sofra ve çerâğ ve seng, tığ ve izn-i icâzet ve inâbet virildi ve halifelik verildi” ibareleri bulunmamaktadır. Onun yerine mürid yerine mürebbi (mürşid), rehber sözlerine yer verildiği görülmektedir.
6. Mürşid ve rehber tayin edilenlere gittikleri yerlerde itaat edilmesi onlara yardımcı olunması gerektiği belirtilmektedir. Onlara gösterilen hürmetin icâzeti
veren bir üst makama itaat ile aynı olacağı konusuna vurgu yapılmaktadır.
7. Nazmi Erdem tarafından gelen icâzetnâmelerde seyyidlik ve soy vurgusu görülmektedir. “Sarı İsmâil sülalelerinden Sıcağlu karyesinde vâki’ Muhammed Dede evlâdlarından es-Seyyid Kâsım” gibi ibarelerle soy bağının önemi dolaylı şekilde ifade edilmektedir.
8. Emre Şengül’den gelen icâzetnâmede yetki belgesi anlamına gelen “Ehilnâme” tabiri kullanılmaktadır. Ayrıca “Şeyh Mehmed Saadeddin evlatlarından
Arap Ali-zâde Âşık Hasan ve İsmail Efendiler karyelerinizden gelen intihâb üzerine ve evvelce asıllarında Babalık olduğu mezkûr intihabnâmeden anlaşıldığı üzere” cümlesinde “Seyyid” kelimesi olmamasına rağmen soya dayalı bir mürşidlik sistemi olduğu gözlenmektedir. Bunun yerine “Asıllarından babalık olduğu” ibaresi de ayrıca düşündürücüdür. Çünkü Alevîlikte “Baba” yerine “dede, seyyid, pir, mürşîd, rehber, mürebbî” ibareleri kullanılmaktadır. Dedebabalığa da bağlı olmadıkları kullanılan üsluptan anlaşıldığına göre nasıl bir statüye konulması gerektiği ayrıca daha ayrıntılı araştırmaya değer bir konudur.
6. Sonuç
19. yüzyıl başlarına gelindiğinde ‘Bektaşî’ dünyasında iki ana damar iyice belirginleşmiştir. Birinci damar tarikat anlamında Bektaşîliği temsil etmekte olan
tekke merkezli gruplardır. Bunlar esas olarak tekkelerde yaşayan ve Bektaşî usulüne göre seyr ü sülûk gerçekleştiren dervişlerden oluşmaktadır. Ancak tekkelerin yakın çevrelerinde özellikle vakıfları içinde yaşayan ve tekkelerin maddi ve manevi etki alanı altında kalan köylüler de bu gruba dâhil edilebilir (Yıldırım: 2010/55:42).
Bu çalışmaya konu olan belgeler incelendiğinde Allah’a, Kuran-ı Kerim’e, peygambere ve hadislere nasıl bakıldığı, irşadın önemi, insan ilişkileri, dönemin değer yargıları, mürşid talip ilişkileri hakkında pek çok bilgiye rastlanmaktadır. Ayrıca, Çelebilerin toplumu yönlendirecek olan dedelerin tayini konusundaki organizasyonları hakkında da fikir vermektedir. Birinci icâzetnâmeden anlaşılacağı üzere Hacı Bektaş Dergâhı’nda Dedebabalık sistemi de olduğundan dedelere verilen icâzetnâmelerin onlar tarafından da tanındığını ve imzalarının bulunduğunu görmekteyiz. Burada yer vermediğimiz Bektaşî babalarına ait icâzetnâmelerde ise sadece Dedebaba ve Halifebabaların imzaları bulunmaktadır. Bu da Bektaşîler ile Çelebiler ve Ocaklıların belgelerini ayırt etmede önemli bir özellik olarak görünmektedir. İkinci icâzetnâme Abdülvâhid Dede tarafından mühürlenmiştir ve Çelebilerin adı geçmemektedir. Diğer üç icâzetnâmede ise Çelebilerin imzaladığı ve yetki verdiği anlaşılmaktadır.
Bu tür belgelerin dönemin değer yargılarına, günümüz Alevîlik ve Bektaşîliğinin İslamiyeti nasıl algıladığı konusuna ışık tutacaktır.
Kaynaklar:
Sözlü Kaynaklar
KK-1 Mustafa İyidoğan, Sivas 1942, Sanat Okulu, Elektrik Teknisyeni (01.12.2010)
KK-2 Emre Şengül, Ankara 1988, Üniversite, makine Mühendisi, (12.12.2016)
KK-3 Nazmi Erdem, Ordu 1964, İşletme Bölümü, Mali Müşavir, (22.01.2017)
Yazılı Kaynaklar
Akın, Bülent. (2014): “Alevî Ocakları ile ilgili Tespit Edilebilen En Eski Tarihli Belge: Ağuiçen Ocağı Şeceresi”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 70, 15-38.
Birdoğan, Nejat. (1992). Anadolu ve Balkanlar’da Alevî Yerleşmesi Ocaklar-Dedeler Soyağaçlar. İstanbul: Mozaik Yayınları.
Ekinci, Mustafa. (1997): Erdebil Tekkesi’nin Kuruluşu, Gelişmesi ve Anadolu’daki Dînî ve Siyasi Faaliyetleri, Doktora Tezi, Şanlıurfa 1997
Karakaya-Stump, Ayfer. (2006). “Sinemilliler Bir Alevî Ocağı ve Aşireti”. Kırkbudak 6, 19-59.
Kaygusuz, İsmail. (2005). İslâm İmparatorlukları Tarihinde İktidar Mücadeleleri ve Alevîliğin Doğuşu. İstanbul: Su Yayınevi.
Koca, Şevki. (1999). Es-Seyyid Halife Turgut Koca Baba Divanı. İstanbul: Nazenin Yayıncılık Ltd. Şti.
Koçu, Reşat Ekrem. (1960). Osmanlı Padişahları. İstanbul: Nebioğlu Yayınevi.
Küçükyalçın, Erdal. (2010). Turna’nın Kalbi, Yeniçeri Yoldaşlığı ve Bektaşîlik. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları.
Noyan, Bedri. (2005). Alevîlik Bektaşîlik Nedir? Ankara: Ardıç Yayınları, Cilt 6.
Noyan, Bedri. (1998). Alevîlik Bektaşîlik Nedir? Ankara: Ardıç Yayınları.Cilt 1.
Noyan, Bedri. (2010). Bütün Yönleriyle Alevîlik Bektaşîlik Nedir? Ankara: Ardıç Yayınları, Cilt 8.
Öz, Baki. (2004). Çağdaşlaşma Açısından Tarikat Ve Tekkelerin Kapatılma Olayı. İstanbul: Can Yayınları.
Şakir, Ziya. (1952). Mezhepler Tarihi ve Şah İsmail. İstanbul: Maarif Kitaphanesi Matbaası
Yalçın, Alemdar; Yılmaz, Hacı. (2017). Bir Oymağın Kültürel Kodları: Koreşanlılar. Ankara: Gece Yayınları.
Yıldırım, Rıza. (2010). “Bektaşî Kime Derler? Bektaşî Kavramının Kapsamı ve Sınırları Üzerine Tarihsel Bir Analiz Denemesi”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 55, 23-58.
EKLER:
EK 1: İCÂZETNÂMELERİN LATİN HARFLERİ İLE YAZILIŞI
Ek 1.1. İcâzetnâme 1
Zâlike takdîrü’l-azîzi’l-alîm, nasrun min-allâh ve fethun karîb ve beşşiri’lmü’minîn yâ Muhammed yâ Ali hayrü’l-beşer, Allahümme sallî ‘alâ-nûri Muhammedi’l-Mustafa Allahümme sallî ‘alâ-nûri’l-imâm Aliyyü’l-Mürteza, Allahümme sallî ‘alâ-Hatîceti’l-Kübrâ, Allahümme sallî ‘alâ-Fâtımâti’z-Zehrâ,
Allahümme sallî alâ-seyyidinâ nûru’l-İmâm Hasan hulk-ı [Rızâ], Allahümme sallî ‘alâ-seyyidinâ nûru’l-İmâm Hüseyin şehîd deşt Kerbelâ, Allahümme sallî ‘alâseyyidinâ nûru’l-İmâm Zeynu’l-Âbidîn çardeh-i ma’sûm-ı pâk, Allahümme sallî alâseyyidinâ nûrü’l-İmâm [Muhammed Bâkır] Allahümme sallî ‘alâ-seyyidinâ nûrü’lİmâm Câferu’s-Sâdık Allahumme sallî ‘alâ-seyyidina nûr-i İmâm Musa Kâzım, Allahümme sallî ‘alâ-[seyyidina nûrü’l-İmâm Alî Rızâ, Allahümme sallî ‘alâseyyidina] nûrü’l-İmâm Muhammed Takî, Allahümme sallî ‘alâ seyyidinâ nûrü’lİmâm Alî Nâkî, Allahümme sallî ‘alâ-[seyyidina nûrü’l-İmâm Hasanu’l-Askeri, Allahümme sallî ‘alâ-seyyidinâ nûrü’l-İmâm Muhammed Mehdî sâhibü’z-zamân kutbu’d-devrân huccetu’l-burhân salavâtullâhi aleyhim ecma’în evvelîn âhirîn zâhirîn bâtinîn et-tâhirîn lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe ill†Zülfikâr Bismillâhirrahmânirrahîm ve bihî nesta’în. Elhamdülillâhillezî ce’ale kulûbe’l-ârifîn huzînet bi-zîneti’l-ulûmi’lmahzûnet kâne ‘alâ zâlike kadîran ev kasseme’l-ma’rifete [bi-mertebetihi] ve kîlen ve kesîran ev kuhhile uyûnu’l-âlemîn bi- kemâlî kehli’r-ru’yeti atûfen lehüm ve nasîran lehüm ev fetehu’l-semâu’l-müştakîn sagîran ve kebîran el-istimâ’u ismü’l-ma’şûketi hâlen ve kâlen ve halakaküm alâ sûretin ve leyse fi hâli hâlkihi ehaden mübeşşiran hüva’llahü’lezi lâ ilâhe illâ hû âlimu’l-gaybi ve’ş-şehâdeti hüve’r-rahmânirrahîm ehâde ve lehu bi-mûcebi’s-serâ’ir [kulûbi] i’s-sidreti’l-hâvireti fi handesin zulmi’lleyli ilâ tarafin küli bihârin ve hiye an tahte arzen sıratü’l emzâci’l-mütalatımeti fi’lbihâri eşhedü en lâ illâhe illâllâhu vahdehu lâ-şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluhu. Erselehû nebiyyen ve ce’ale beyne’l-enbiyâ ve’l-kudreti ve hazîneti sallallahu ve alâ âlihî ve [ev]lâdihî ve eshabihî ve ezvâcihî ve sellim teslimen ebeden dâimen kesîran. Kâle ‘aleyhi’s-selâm “Ashâbî ke’n-nucûmi bi-eyyihim iktedeytüm ihtedeytüm ve kâle ‘azze ve celle men kâle “nasrun minallâhi ve fethun karîb” ve kale ‘aleyhi’s-selâm lâ yezâllüllâhi teâlâ fî hâcetin li-abdihî mâdâme’l-abdü fî hâceti ehihi’l-müslim ve kâle [Ali bin] Ebî Tâlib kerremallahu veche’ş-şuyûhu
selâsetün et-tevâzu inde’d-devleti ve’l-avfu inde’l-kudreti ve’l-atiyyetu’ve kâle sultanü’l-muhakkikîn ve kutbu’l-aktâbı fî’l-âlemîn Hâcı Bektaş-ı Velî el-Horasanî kuddise sırrıhu’l-azîz şemmetu ma’rifetin hayrun min-kesîri’l-amel şeyhu’l-âlem bi’lmâli ve şeyhu’l-havâs bi’l-a’mâli ve şeyh hâsü’l-havâs bi’l ahvâl ve şeyhu’l-evliyâ bi’lesrâri ve şeyhu’l-a’vâm bi’l-ikmâli ve şeyhu’l-havâs bi’l-ahvâl ve şeyhu’l-havâs bi’lesrâr ve musallîn şeyhun an-yekûne abden fî-gayrihi ve sohbetihî zâlike’l-inkıyâd bi-emri’llâhi teâlâ ve’l-ictinâb an nevâhi kemâ kâlellâhu te’âlâ ‘Vemâ etâkumu’r-resûle fehûzûhû vemâ nehâküm anhu fentehu evvelu mâ cerâ bi’l-kalemi bi-kudreti’llâhi te’âlâ ve kudreti bismillâhirrahmânirrahîm fe’l-yetlub rabben gayr-i ve en tümîte nefse’l-levvâmete bi’l-mücahedât ve yuhyi’n-nefse’l-mutmainneti bi’r-riyâzeti sümme yerteka bi’d-derecâti’l âliyeti ve’l-merâtibu’l-‘ulviyâti ve kîle hıfzü’l-hukûki ve yebzilu’r-ruhu ve’l-kanâ’atu bi-kalîli’d-dünyâ an kesîrihâ fe-inne kable’l-ma’nâ gayrun min-kesîri’l-ma’nâ yekûlu’llahu te’âlâ celle celâluhû ve amme nevâluhû men amile salihan min-zekerin ve ünsâ fe-hüve mü’minün fe-li-nuhyîhi hayyeten tayyibeten fî’lhayâti’d-dünyâ hiye’l-kanâ’atu ve hubbu’l-cû’u ve ba’ze’l-işbâi ve tereke’l-uluvvi ve’rref ’ü ve hüsni’l-mütâbati ile’l-hayrâti ve’l-ictihâdi fî’l-intisâbi ile’t-tâati sümme yendericu fî-sufûfî’l-büdelâi ve’t-tafdîli min garizi mennânîn ve’l-avfu ve’l-gufrânu limâ şâe min hakîkâti’l-fakri ve’l-gınâ fî’llâhi ve’l- bekâ billâhi hâdimü’l- fukarâ ve’lmesakîn kutbu’l-ârifîn sultânü’l-vâsilîn el-Hâc Bektaş Velî kaddesa’l-lahu sirrehu’l-âlî hazretlerinin tarîkât-i ‘aliyyesine müntesib Hafîk kazâsında. Sinekli Karyesi’nde kâ’in Seyyid [Ali] Sultân evlâdlarından Seyyid Veliyü’d-dîn halîfe ibni Seyyid Ali halîfe ibni es-Seyyid Süleymân ibni Seyyid Yılancı ibni Seyyid Demir ibni Seyyid Budağ ibni Seyyid Kara Baba Ali ibni Seyyid Şa’ban ibni Seyyid Çoban ibni Seyyid Kara Baba ibni Sersem ibni Seyyid Ali Sultan evlâdlarından Seyyid Velîyüddin
halîfehu edamellahu ömrehû ve berakâti esrârihi zîde tevfîk ke’s-sabâhi ve’r- revâh cemî efâlihî hâlen ve kâlen eceznâhu icâzete’l-mutlakati en yeclise ‘ale’t- seccâdeti yusalle’s-salati’l-mefrûzate ve yu’te’z-zekâte’l-vâcibâte ‘aleyhi ve yuhicce’l-beyte men isteda’a’ileyhi sebîlen ve yesûme şehri Ramazâni ve yuhtimme’s-sâdirîn ve’l-vâridîn ve yecidde’l-ahde ve’t-tevbete ba’de’t-telkini’z-zikri ve reseme’l-hizmeti ve’l-fukarâ ve’l-mesâkîn ve esnafî’l-halâyık ve’l-müslimîn bi’l-icrâi’l-mikrâsi min-şu’uri’ttayyibîn ve libâsi’l-hırka ve refî’l-âlemi ve iştafle’s-sirâci ve refi’z-zembili bi’t-tehlîli ve’t-tekbiri ve ba’de zâlik en tevârese li’l-müczine min-hakikati ve’n-nesebi’lmuttasılu li’l-eşrefi’l-enâmi eslahu’s-sülâha ve iftihâri’l-kübrâ halîfe-i zamân Hacı Bektaş Velî kaddese sirrehu el-hafî ve’l-celî hazretlerinin post-nişîn tekye-nişîn elHâc Nebî Dede Baba edâmellâhu ömrehû ve ba’de zâlike en tevârese min hakkaâti’nnesebi’l-musallî ilâ eşrefî’l-enâm eslehu’s-sülahâi [ve iftihâri’l-kübrâ ve hubbi’nneseb şeyhu’z-zamân sâhib-seccâde kutbu’l-pîrân mâlikü ilme’l yakîne ve mürşîdihû hakke’l-yakîn hâdimu’l-fukarâ ve’l-mesâkîn es-Seyyid eş-Şeyh Feyzullah edâmallâhu ömrehû] ve berakâtihî ve ba’de zâlike en tevârese Şeyh Abdüllâtif Efendi rahmetullâhi ‘aleyhi rahmeten vâsi’aten ve ba’de zâlike en tevârese li’l-mütaba’ati es-Seyyid Şeyh Bektaş Efendi rahmetu’llâhi ‘aleyhi rahmeten vâsi’aten ve ba’de zâlike en tevârese Şeyh el-Hâc Feyzullah Efendi rahmetullâhi ‘aleyhi rahmeten vâsi’aten nevvere’llâhu
merkadehû ve ba’de zâlike en tevârese Şeyh Ali Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyhi rahmeten vâsi’aten nevverallâhu merkadehû ve ba’de zâlike en tevârese Şeyh Elvan Efendi rahmetu’llâhi ‘aleyhi rahmeten vâsi’aten ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şehîd Şeyh Abdülkâdir Efendi rahmetu’llâhi ‘aleyh nevvera’llahu merkadehu ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Hüseyin Efendi rahmeten aleyhi ve ba’de zâlike en tevârese Şeyh el-Hâc Zülfikâr Efendi rahmetu’llâhi aleyhi ve ba’de zâlike en tevârese Şeyh Yusuf Efendi zehir-nûş rahmetu’llahu alleyhi rahmeten vâsi’aten nevvere’llâhu merkadehû ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Kâsım Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyhi ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Hasan Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyhi ve ba’de zâlike
en tevârese eş-Şeyh Bektaş Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyh ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Kalender Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyh ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Mürsel Bali Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyh ve ba’de zâlike en tevarese eş-Şeyh Resûl Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyhi ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Bektaş Efendi rehmetu’llâhu ‘aleyhi ve ba’de zâlike tevârese eş-Şeyh Yûsuf Bâlî Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyh ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Mahmûd Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyhi ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh İskender Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyh ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Genç Kalender Efendi rahmetu’llâhu ‘aleyh ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Resûl Bâlî Sultan rahmetu’llâhu ‘aleyhi ve ba’de zalike en tevârese eş-Şeyh Sultânü’l-Budalâ, sâhibü’l-burhân sırrı Yezdân Balım Sultan kaddesa’llâhu sırrahu’l-aziz ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Mürsel Baba Sultan nevvera’llâhu merkadehû ve ba’de zâlike en tevârese eş-Şeyh Hızır Lâle Sultân nevvera’llâhu merkadehû ve âlihi min-veledihi’s-sâlik ve’n-nâsiki’l-muhtaç ilâ rahmeti’llâhi te’âlâ min-sultâni’l-kâmili mükemmel Şeyhu’s-Semadânî kutbu’l âlem sâhibu ilmü’lledünnî el-Hâc Bektaş Velî el-Horasânî kaddesa’llâhu sırrahu’l-hafî ve’l-celî ibni Sultân İbrahim Sânî ibni Sultân Mûsâ es-Sânî ibni Sultân İbrahim Mükerremü’lMücabü’l-İmâm Mûsâ Kâzım ibni İmâm Câfer Sâdık ibni İmâm Muhammed Bakır ibni İmâm Zeyne’l-Âbidîn ibni İmâm Hüseyin ibni İmâm Ali kerrema’llâhu veche
feteha ebvâben fethan karîben fi-tarîkât-i sâlik el-Hâc Bektaş Velî ve mürşîdihu Sultân Hoca Ahmet Yesevî rahmetu’llâhi ‘aleyh ibni Muhammed Hanefî ibni İmâm Ali fi-tarîkâti’s-sâlik Hoca Ahmet Yesevî ve mürşîduhû İmâm Ali ibni Mûsâ Rıza ve mürşîduhû İmâm Mûsâ Kâzım ve mürşîduhû İmâm Câfer Sâdık ve mürşîduhû İmâm Muhammed Bâkır ve mürşîduhû İmâm Zeynü’l-Âbidîn ve mürşîduhû İmâm Hüseyin ve mürşîduhû İmâm Alî kerema’llâhu veche ve mürşîduhû Hazret-i Sultân fahri kâinât ve mefhâri mevcûdât Muhammed Mustafa salavatu’llâhi ‘aleyhim ecma’în ve mürşîduhû Cebrâili Emîn ve mürşîduhû peyki Hüdâyı Rabbu’l-‘âlemîn celle celâluhû ve ‘amme nevâluhû temmet bi-avni’llahi te’âlâ sebebi tahrîri kitâb ve mûcibi tasdîri hitâb oldur ki, ceddi azîzim sultânü’l-ârifîni ezelî ve bürhânü’l-âşıkânı lem yezel Hazreti Hünkâr el-Hâc Bektaş Velî kaddesa’llâhu sırrahu’l-hafî ve celî hazretlerinin tarîkât-ı ‘aliyyesine müntesib Hafîk kazasında Sinekli Karye’sinde kâ’in Seyyid Ali Sultân evlâdlarından Seyyid Ali halîfe oğlu Seyyid Velîyyüddîn tarîkâtı evliyâyı kabul idüp yedine sofra ve çerâğ ve seng, tığ ve izni icâzet ve inâbet virildi ve halifelik safâ ve nazar olundı ve dahi havâlet virildi. Mürîd tutuna ve muhib edine ve tarîki evliyâyı zinde tutup tarîkât erenleri buna mâni’i-râfî olmayalar. Mûcib-i icâzetnâmemiz ile âmil oluna ve’s-selamu ‘alâ meni’t-tebe’a’l-Hüdâ bi-avni’llâhi te’âlâ rabbi’l-âlemîn hurrira fi’l-yevmi erba’a ‘aşere min-şehri Şâbân sene erba’a ve selâsûn ve mieteyn ve elf Şuhûdü’l-Hâzirûn
Hâdimü’l-Fukarâ Halife es-Seyyid Nebî Dedebaba Post-nişîni Hacı Bektaş Velî
Hâdimü’l-Fukarâ es-Seyyid Mehdî Baba Türbedâr-ı Hazreti Pîr Hacı Bektaş Velî
Hâdimü’l-Fukarâ Aşçı Halife İbrâhim Baba, Hacı Bektaş Velî
Hâdimü’l-Fukarâ Halife es-Seyyid Halife Etmekçi Ahmed Baba Hazreti Pir Hacı Bektaş Velî
ed-Dâî Mehmed Hadullah Çelebi min-evlâdı Hacı Bektaş Velî
ed-Dâî Mustafa Çelebi min-evlâdı Hacı Bektaş Velî
ed-Dâî Kalender Çelebi min-evlâdı Hacı Bektaş Velî
ed-Dâî Sunullah Çelebi min-evlâdı Hacı Bektaş Velî
ed-Dâî Dede Çelebi min-evlâdı Hacı Bektaş Velî
ed-Dâî Halil Çelebi min-evlâdı Hacı Bektaş Velî
ed-Dâî……………3
Ek 1.1.2. İcâzetnâme 1’in Günümüz Türkçesine Aktarımı
Bu, her şeyi bilen ve yüce olan Allah’ın takdiridir. Yardım Allah’tandır ve fetih yakındır, inananlara müjdele, ey Muhammed, ey Ali, ey insanların en hayırlısı.Allah’ım, selâm ve salât Muhammed Mustafa’ya, Aliyye’l-Murtaza’ya olsun. Allah’ım, selâm ve salât Haticetü’l-Kübra’ya, Fâtimatü’z- Zehra’ya, İmâm Hasan Hulk-ı Rıza’ya olsun. Allah’ım, selâm ve salât Kerbelâ Şehidi İmâm Hüseyin’e olsun. Allah’ım, selâm ve salât İmâm Zeynel Âbidin’e, İmâm Muhammed Bakır’a, İmâm Cafer Sâdık’a, İmam Musa Kâzım’a, İmam Ali Rıza ‘ya, İmam Muhammed Taki’ye, İmam Ali Nakî’ye, İmam Hasan Askeri’ye ve zamanın sahibi, tüm zamanların en yüce kişisi İmam Muhammed Mehdi’ye ve gelmiş geçmiş bütün iyi ve temiz kimselerin üzerine olsun. Ali’den başka yiğit, Zülfikar’dan üstün kılıç yoktur. Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla başlar ondan yardım dileriz. Âriflerin kalplerini gizli ilimlerle süsleyen Allah’a şükürler olsun. Marifeti kendisi derecelere ayırdı.b Bu taksimatın sonucu olarak bazıları için marifeti az, bazıları için ise marifeti çok denildi. O, bilgiyi insanların seviyelerine göre az veya çok dağıtır. Şefkat ve inayetin bir göstergesi olarak âlimlerin gözlerine rüyet sürmesi çekti. Küçük büyük tüm özleyenlerin kulaklarını sevdiklerinin söz ve davranışlarını anlamaya açar. Şunu müjdeleyerek sizi daha önce hiç kimsenin yaratılmadığı bir şekilde yarattı. O Allah ki ondan başka ilah yoktur ve görünen ve görünmeyen her şeyi bilen, esirgeyen ve bağışlayan odur. Sırlarla donatılmış kalbi göğüslere koydu. Bir hendese ilmiyle geceleri yol gösterdi. Denizlere dalgalar verdi. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed Mustafa’nın onun peygamberi olduğuna şahadet ederim. O peygamber ki Allah onu peygamber olarak göndermiş, peygamber arasında da kudret ve sırlar hazinesi olarak donatmıştır. Selam ona ve onun evlatlarına, arkadaşlarına, hanımlarına olsun. Peygamber efendimiz buyurdu ki “Benim ashabım yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.” Allah Teâlâ buyurdu ki “Yardım Allah’tandır ve fetih yakındır. Peygamber buyurdu ki “Bir kul müslüman kardeşinin yardımına koştuğu sürece Allah’ta onun yardımına koşar”. Ali bin Ebu Talib şöyle buyurdu: “Büyüklük üç çeşittir; iktidar olunca tevazu göstermek, güç sahibi iken affetmek ve varlıklıyken bağış sahibi olmak” Allah’a yakın olanların sultanı kutbu’l-aktab Hacı Bektaş Velî Hazretleri buyurdu ki “Az bilgi, çok ibadetten daha hayırlıdır.” Dünyanın büyüklüğü mal ile seçkin kişilerin büyüklüğü ameller ile seçkinlerin seçkini kişilerin büyüklüğü ise, halleri iledir. Sırlarıyla büyüklük sahibi olan özel insanlar öyle bir insandır ki, kendinden başkası için gayret eder, etrafını aydınlatır. Doğru yoldan çıkmaz. Bu yol, Allah’ın emrine boyun eğmek ve onun yasaklarından çekinmektir. Allah buyurdu ki, Peygamber size ne getirmiş ise onu alın, neyi yasak etmiş ise ondan kaçının ve ona itaat edin. Allah’ın yüce kudreti ile kalemle yazılan ilk şey, “Bismillâhirrahmânirrahîm”dir. Kim başına gelen bir kaza veya belaya karşı sabır göstermezse, bu yeryüzünden çıksın ve kendine Allah’tan başka bir ilah bulsun. Şâyet kötülüğü ayıplayan nefsini terbiye ederek öldürürse ve nefsi mutmainnesini çile ile diriltirse, yüce derecelere nail olur. Denildi ki, hakların korunması, ruhun gereği gibi çalışmasıyla ve aza kanaat etmekle olur. Allah buyurdu ki: kadın ve erkeklerden kim iyi işler işlerse o, inanmıştır. Bir kişi iyi bir hayat yaşamak isterse, kanaatkâr olsun, açlığa tahammül edip, çok yemeyi bıraksın, iyilik yapıp ibadete devam etsin. Böylece Allah katında kıymeti olanların safına katılmış olur. Fakirlerin hizmetçisi, evliyanın sultanı Hacı Bektaş Velî’nin yüce tarikatine bağlı Sinekli Köyü’nde bulunan Seyyid Ali Sultan evlatlarından Veliyyüddin halife oğlu Seyyid Ali Halîfe ibni es-Seyyid Süleymân ibni Seyyid Yılancı ibni Seyyid Demir ibni Seyyid Budağ ibni Seyyid Kara Baba Ali ibni Seyyid Şa’bân oğlu Seyyid Çoban oğlu Seyyid Kara Baba oğlu Seyyid Sersem oğlu Seyyid Ali Sultan evlâdlarından Seyyid Velîyüddin’e, -Allah ömrünü uzun etsin ve sırlarını artırsın- icâzet vererek, posta oturmasını, farz olan namazları kılıp, zekât verip, gücü yetenleri hacca göndermesini, ramazan orucunu tutmasını ve talipleri bu konularda aydınlatmasını, gelen ve gidenlere hizmet etmesini, tevbe verenlerin tevbesini almasını, hırka giydirmesini ve çerağ yakmasını bu icâzetimizle istedik. Ondan sonra temiz soy sahibi, iyilerin en iyisi, büyüklerin övünç duyduğu zamanının halîfesi Hacı Bektaş Hazretlerinin post-nişini ve tekye-nişîni olan el Hâc Nebî Dedebaba Allah ömrünü uzun etsin-, ondan sonra temiz soy sahibi, yüce kişilerin iftiharı, zamanının şeyhi, seccâde sahibi, manevi ilim sahibi, hakiki mürşid, miskinlerin ve fakirlerin hizmetçisi şeyhlerin efendisi eş-Şeyh Feyzullah-Allah ömrünü uzun etsin-, tevarüsen ondan sonra Şeyh Abdülâtif Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin. Ondan sonra Şeyh Bektaş Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh el-Hâc Feyzullah Efendi - Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh Ali Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin- ondan sonra Şeyh Elvan Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin- ondan sonra Şeyh Abdülkadir Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin ondan sonra Şeyh Hüseyin Efendi- Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra onun Şeyh Hacı Zülfikar Efendi-Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin, ondan sonra zehir içen Şeyh Yusuf Efendi Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin ve kabrini nurlandırsın, ondan sonra Şeyh Kasım Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -, ondan sonra yerine geçen Şeyh Hasan Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin, ondan sonra Şeyh Bektaş Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh Kalender Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin. Ondan sonra Şeyh Mürsel Balî Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin. Odan sonra Şeyh Resul Efendi, Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin. Ondan sonra Şeyh Bektaş Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -, ondan sonra Şeyh Yusuf Balî Efendi Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh Mahmud Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -, ondan sonra Şeyh İskender Efendi -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin-, ondan sonra Şeyh Genç Kalender Efendi Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -,ondan sonra Şeyh Resul Balî Sultan-Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin -,ondan sonra zamanın sahibi, abdalların sultanı Allah’ın büyük sırrı Balım Sultan, Allah sırrını yüceltsin, ondan sonra Şeyh Mürsel Baba Sultan -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin ve kabrini nurlandırsın, ondan sonra Şeyh Hızır Lale Sultan -Allah ona geniş rahmetiyle rahmet eylesin, onun ve ona mensup olanların kabirlerini nurlandırsın-. Kamillerin Sultanı, âriflerin kutbu, ilâhî ilim sahibi Horasanlı Hacı Bektaş Velî, Allah onun sırrını kutsasın. Onun babası Sultan İbrahim Sânî, onun babası Sultan Musa Sânî, onun babası Sultan İbrahim el-Mükerremü’l-Mücâb, onun babası İmam Musa Kâzım onun babası Cafer Sâdık onun babası Muhammed Bâkır onun babası Zeynü’l-Abidin onun babası İmam Hüseyin onun babası İmam Ali-Allah onu şereflendirsin ki Hacı Bektaş Velî Hazretleri’nin tarîkâtına giren müritlerine güzel kapılar açmıştır. O Hacı Bektaş ki onun mürşidi Hoca Ahmet Yesevî’dir Allah ona rahmet eylesin ki o Hazret-i Ali’nin oğlu Muhammed Hanefi’nin soyundandır. Hoca Ahmed Yesevî’nin mürşidi İmam Ali oğlu Musa Rıza, onun mürşidi İmam Musa Kâzım onun mürşidi İmam Cafer Sâdık onun mürşidi İmanı Muhammed Bâkır onun mürşidi Zeynü’l-Abidin onun mürşidi İmam Hüseyin onun mürşidi İmam Ali -Allah onu şereflendirsin- onun mürşidi kainatın övünç vesilesi ve başlarımızın tacı Muhammed Mustafa -Selam veAllah’ın bereketi hepsinin üzerine olsun- onun mürşidi Cebraili Emin’dir ve Allah’tan haber getirendir. Bir ve tek olan âlemlerin rabbi Allah’dır (şânı ve yüceliği artsın ve onun bağışı herkesi kapsasın).
Bu belge Allah’ın yardımıyla tamam oldu. Bu belgenin yazılış nedeni şudur:
Âriflerin, sultanı, âşıkların önderi Sultan Hacı Bektaş Velî-Allah onun gizli ve açık
tüm sırlarını yüceltsin. Hacı Bektaş Veli hazretlerinin yüce tarîkâtına bağlı Hafik
kazası Sinekli Köyü’nde bulunan Seyyid Ali Sultân evlâdlarından Seyyid halife oğlu
Seyyid Velîyüddin, evliyanın yolunu kabul edip kendisine sofra, çerağ, kılıç - taş
(Horasan taşı ve tahta kılıç) ve icâzet verilerek halîfeliğe lâyık görüldü. Müridler
kendisine itaat etsin ve ondan faydalansınlar. Hiçbir tarîkât ereni bu görevinde kendisine engel olmasınlar. Bu belge âlemlerin yaratıcısı yüce Allah’ın yardımıyla 14 Şaban 1234 tarihinde
(8 Haziran 1819)
Orada hazır bulunanlar
Hâdimü’l-Fukarâ Halife es-Seyyid Nebî Dedebaba Post-nişîni Hacı Bektaş Veli
Hâdimü’l-Fukara es-Seyyid Mehdî Baba Türbedârı Hazreti Pir Hacı Bektaş Veli
Hâdimü’l-Fukara Aşçı Halife İbrâhim Baba, Hazreti Pîr Hacı Bektaş Veli
Hâdimü’l-Fukara Halife es-Seyyid Halife Etmekçi Ahmed Baba Hazreti Pir Hacı Bektaş Veli
ed-Dâî (Duacı) Mehmed Hamdulllah Çelebi Hacı Bektaş Velî evlatlarından ed-Dâî (Duacı) Mustafa Çelebi, Hacı Bektaş Velî evlatlarından
ed-Dâî (Duacı) Kalender Çelebi, Hacı Bektaş Velî evlatlarından
ed-Dâî (Duacı) Sunullah Çelebi, Hacı Bektaş Velî evlatlarından
ed -Dâî (Duacı) Dede Çelebi Hacı Bektaş Velî evlatlarından
ed-Dâî (Duacı) Halil Çelebi, Hacı Bektaş Velî evlatlarından
Ek 1.2 İcâzetnâme 2
Kutluşâr Sarısu Bulgurcu Kösrelik karyesinde bulunan muhibbânlar tarafından
Bismillahirrahmanirrahim
Azizim,
Şeyh Mehmed Saâdeddin evlatlarından Arap Alizâde Âşık Hasan ve İsmail
Efendiler karyelerinizden gelen intihâb üzerine ve evvelce asıllarında Babalık
olduğu mezkûr intihâbnâmeden anlaşıldığı üzere bu kere ana Ehi’l-nâmeleri yedine
virilerek ber-mûcebi emr haklarında mu’âvenet, gösterilecek hürmet bizleredir. Ve
kendilerinin oğullarından baba halifesinin evlatları olduğu bizce malumdur. Bâkî
cümleye …
17 Mayıs 1315
Hacı Muradzâde oğullarından halifenin babası olduğu anlaşılmıştır.
Kara Kadir 1281
Mühür - (Abdülvâhid Dede)
Ek 1.2.1. İcâzetnâme 2’nin Günümüz Türkçesine Aktarımı
Kutluşar Sarısu Bulgurcu Kösrelik köyü halkı tarafından
Bismillâhirrahmânirrahîm
Azizim,
Şeyh Mehmed Saâdeddin evlatlarından Arap Ali oğlu âşık Hasan ve İsmail Efendiler köyünüz halkı tarafından seçilerek gelen evvelce de asıllarında Babalık
olduğu bilindiği ve yazdığınızdan da anlaşıldığı üzere bu defa Ehi’l-nâmeleri (yetki
belgeleri) ellerine verildi. Kurallarımız gereği onlara yardımcı olmanız gerekir.
Onlara gösterilecek hürmet bizleredir ve kendilerinin oğullarından baba halifesinin
evlatları olduğu bizce malumdur. Bâkî cümleye …
17 Mayıs 1315
Hacı Muradzâde oğullarından halifenin babası olduğu anlaşılmıştır.
Kara Kadir 1281
Mühür - (Abdülvâhid Dede)
Ek 1.3. İcazetname 3
Elhamdüli’l-lâhi’l-lezî zeyyene semâe sudûri’l-ârifîn bi-kevâkib esrâri’l-hakâik
ve’l-‘irfân ve nevvere mişkâte kulûbi’s-sâlikîn bi-envâri’l-hidâyeti ve’l-îkân ve’s-salâtu
ve’s-selâmu ‘alâ resûlinâ Muhammedin ve ‘âlihi’t-tayyibîn et-tâhirîn ecma’în. ‘Ammâ
ba’de evrengi vilâyet ve sadr-arâyı encümeni kutbiyyet memhûri’t-tarîkât ve’lhakîkât, sülâlei tâhire hayrü’l-beşer zîdei evlâd eimmei isnâi ‘aşer selamullâh fî külli
yevmü musahhar. Ya’ni ceddi ‘a’lâmız kutbü’l-ârifîn gavse’l-vâsılîn sultânü’l-ârifîn
Hünkâr el-Hâc Bektaş Velî kuddise sırreh’ul-‘âlâ efendimiz hazretlerinin tarîkâti
‘aliyyesi hulefâlarından Sarı İsmail evlâdlarından Kâsım Çelebi oğlu İsmail ve Ali
tarafımıza gelüp yüz sürüp feryâdın idüp cânu başına safâ nazar duâ olunub merkûm
İsmail Çelebi babası yerine tâlibdir. Üzerine mürebbî nasb olunub ve Ali Çelebi
rehber nasb olunub kâidei mer’iyyemiz üzere yedlerine iş bu icâzetnâmei tarîkat
i’tâ olunmuşdur. İmdi tâlibler siz ma’lûmlarınız ola ki, merkûmân Seyyid İsmail
Çelebiyi mürebbî bilüp ve Seyyid Ali Çelebiyi rehber bilüp ber-mucebi icâzetnâmei
tarîkatı ‘aliyyeye itaât ve inkiyâd ve hizmet eyleyüb emri mürşidânemize itaât birle
nefsi bend ve nutkumuzu hak bilüb itâat ve inkiyâd üzere olanların yüzleri ak ola
şefâatı enbiyâyı ‘azâm ‘aleyhi’s-selâm ve himmeti evliyâi e’izzei kirâmına nâ’il olalar
ve’selâmu ‘alâ meni’t-tebeâ’l-Hudâ.
Fî sene 21 L (Şevvâl) 252 - Fî sene 27 R (Rebîü’l-âhir) 1252
Hâdimü’l-Fukarâ es-Seyyid Şeyh Celâleddin an-evlâdı Hacı Bektaş Velî Efkâru’lVerâ Hâdimü’l-Fukarâ es-Seyyid Mehmed Hamdullah Evladu Hacı Bektaşı Veli
Ek 1.3.1. İcâzetnâme 3’ün Günümüz Türkçesine Aktarımı
Âriflerin kalplerini ilim hazinesi, hakikat ve irfan nuruyla ile nurlandıran Allah’
a hamd olsun. Salât ve selam yüce peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya ve onun
ev halkına olsun. Âriflerin kutbu velâyet tahtının sahibi, On İki İmamların evladı
Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin yüce tarîkâtine bağlanmış olan olan halifelerinden ve büyük evliyalardan Sarı İsmail sülalesinden Kasım Çelebi oğlu İsmail ve Ali bize
gelip feryat ederek ziyaret etti. İsmail Çelebi babasının görevini üstlenmeğe taliptir.
Bunun üzerine kendisi mürebbilik, Ali Çelebi de rehberlik hizmetini yapabilmesi
için usulümüz gereği tarikat icâzetnâmesi kendi ellerine verilmiştir. Şimdi siz ey
talipler Seyyid İsmail Çelebi’yi mürebbi, Seyyid Ali Çelebi’yi rehber olarak tanıyın.
Yüce tarîkâtimizin belirlediği sınırlar içinde hizmet edenlerin, itâatkâr olanların
yüzleri ak, yüce peygamberin şefaatine, evliyanın himmetine nail olsunlar. Allah’a
tabi olanlar ancak onlardır.
29 Ocak 1837 - 11 Ağustos 1836
Hacı Bektaş Veli evlatlarından es-Seyyid Şeyh Celâleddin, yaratılmışların en
fakiri, fakirlerin hizmetkârı Hacı Bektaş Veli evlatlarından es-Seyyid Mehmed
Hamdullâh
Ek 1.4. İcazetname 4
Bismillâhirrahmânirrahîm
Elhamdüli’l-lâhi’l-lezî hedânâ ilâ tarîki Muhammedin ellezî beasa’l-lâhü ‘ala’ssakaleyni beşîran ve nezîran ve’s-salâtu ve’s-selâmu ‘aleyhi ve alâ âle’t-tâhirîn.
Ammâ ba’de ceddi ‘alâmız tâcü’l-ârifîn ve kutbü’l-âşıkîn el-Hâc Bektaş Velî kuddise
sırrehu’l-‘âlî hazretlerinin âsitânei ‘aliyyesinde ziyâreten celbi himmet içün tarîkâti
‘aliyyei sâliklerinden eizzei kirâmdan Sarı İsmail Baba kuddise sırrehu evlâdlarından
es-Seyyid Kâsım Çelebi vârid olub azîz müşârünileyhi ziyâret idüp et-tarîkât ef ’âli
mazmûnı şerîfi muktezâsınca erkânı evliyâullâhı icrâ idüp azîz müşarünileyh
hazretlerinin âsitânesinde mevcûd olan selkâi ilallâha hidmet cihetinden râzı ve
hoşnud eyledikde “eş-Şeyh fî kavmihî ke’n-Nebiyyi ‘alâ ümmetihî” mezkûr es-Seyyid
Kâsım Çelebi tarafımızdan safâ nazar olunup erkân icrâ eylediği husûsî icâzetnâme
iltimâs eyledikde tarîkâtı ‘aliyyede tarafımızdan safâ nazar olunup kendüsüne
müteallik olan mürîdlerini ve tâliblerini şerî’atı garrâ âdâbıyla ta’lîm ve tarîkâtı ‘aliyye
ezkârıyla tezkîr kendüsü dahî şerî’âtı mutahharra ve tarîkâtı aliyyeden taşra hareket
etmemek şartıyla tâlibleri ve mürîdleri rızâsında bulunup inkiyâd ve itâat etmek içün
yedine iş bu icâzetnâme virilmişdir. Hururi fi evvel-i ramazan el-mubârek min sene
aşer mieteyn ve elf.
Efkaru’l-Verâ, Hâdimu’l-Fukarâ eş-Şeyh es-Seyyid Feyzullâh Seccâde-nişîni
Hacı Bektaşı Veli evladehû
Ek 1.4.1. İcâzetnâme 4’ün Günümüz Türkçesine Aktarımı
Bismillahirrahmanirrahim
Bize iki emanet bırakarak müjdede bulunan Hazreti Muhammed’e, onun ev
halkına selâm ve bizi hidayete ulaştıran Allah’a hamd olsun. Tarikatin azizlerinden
Sarı İsmail Baba evlatlarından es-Seyyid Kasım Çelebi, himmet almak için ceddimiz âriflerin tâcı, âşıkların kutbu Hacı Bektaş Veli hazretlerinin yüce dergâhına gelip
ziyaret etti. Tarikatın usullerini yerine getirerek evliyanın erkânını icra ederek Allah
yolunda hizmet amacıyla bizi de razı ve hoşnut etti. “Şeyh cemâati nazarında ümmeti
içindeki peygamber gibidir”. Adı geçen Seyyid Kasım Çelebi’ye tarafımızdan
safâ nazar edilerek erkân yapılmış ve kendisine icâzetnâme verilmiştir. Kendisine
bağlanan tâliplerini şeriatin adabı ve kurallarına göre yetiştirsin. Kendisi de şerîatı
mutahhara’nın dışına çıkmaması şartıyla müridlerin rızasını alsın. Bu şartla eline
bu icâzetnâme verilmiştir. Bu belge mübârek Ramazan ayının ilk günlerinde 1210
yılında (Milâdî/ Mart 1796) tarihinde yazıldı.
Yaratılmışların en fakiri, fakirlerin hizmetkârı Hacı Bektaş Veli’nin evladı ve
Seccâde-nişîn es-Seyyid Şeyh Feyzullâh
Ek 1.5. İcazetname 5
Bismillâhirrahmânirrahîm
Elhamdüli’l-lâhi rabbü’l-âlemîn ve’s-salâtu selamu ‘alâ resûlinâ Muhammedin
ve âlihi’t-tayyibîne’t-tâhirîne ecma’în. Amma ba’de ceddi ‘alâmız kutbü’l-ârifîn
gavse’l-vâsılîn evrengi velâyet sadr-ârâyı encümeni kutbiyet memhûri’t-tarîkât
ve’l-hakîkât4
…..sülâlei tâhirei hayrü’l-beşer zîdei evlâd eimmei isnâ ‘aşer selamu’llâh fî külli yevmin musahharı sultânü’l-muhakkikîn mürşidü’s-sâlikîn Hünkâr
Hacı Bektaş Veli kuddise sırrehu’l-‘âli efendimiz hazretlerinin tarîkati ‘aliyyesine
müntesib nazargâhları ve halîfelerinden eizzei kirâmdan Sarı İsmâil sülalelerinden
Sıcağlu karyesinde vâki’ Muhammed Dede evlâdlarından es-Seyyid Kâsım 5
…
oğulları Seyyid Ali ve Seyyid İsmail nâmunla tarafımıza müteallik olmak hasebiyle
merkûmların yedlerine iş bu icâzetnâme tarîkati ifâ ve ecdâdlarına müteallik olan
tâlibân muhibbân hânedânı ehli imân mûmâ-ileyh Ali Dede ve İsmail Dede’ye
tarîkatı ‘aliye erkânı üzere i’taat ve inkiyâd idüb şefâati enbiyâyı a’zâm aleyhi’s-selâm
ve himmeti evliyâyı eizzei kirâmdan olasız ve’s-selâmu ‘alâ meni’t-tebea’l-hüdâ
tahrîren fî yevmi sâdis min-şehri Cemâziye’l-âhir sene tis’a ve erba’ûn ve mieteyn
ve elf Efkaru’l-Verâ, Hâdimü’l-Fukarâ es-Seyyid Şeyh Muhammed Hamdullah minevlâdı Hacı Bektaş Velî
(Mühür)
Seccâde-nişîni Hacı Bektaş Veli es-Seyyid Muhammed Hamdullah
Ek 1.5.1. İcazetname 5’in Günümüz Türkçesine Aktarımı
Bismillâhirrahmânirrahîm
Hazreti Muhammed’e, onun ev halkına selâm ve bizi hidayete ulaştıran
Allah’a hamd olsun. Âriflerin kutbu velâyet tahtının sahibi, On İki İmamların evladı Hacı Bektaş Veli hazretlerinin yüce tarikatine bağlanmış olan halifelerinden
büyük evliyalardan Sarı İsmail sülalesinden Sıcağlu köyündeki Mehmet Dede’nin
evlatlarından Seyyid Kasım … oğulları Seyyid Ali ve Seyyid İsmail adındaki kişiler
bize geldiler. Tarikat yolunu sürdürmeleri talipleri, muhibleri irşad etmeleri için
kendilerine bu icâzetnâme verildi. İman ehli kişiler Ali Dede’ye ve İsmail Dede’ye
yüce tarikatin kuralları gereği itaat etsinler ve ona bağlansınlar. Yüce peygamberlerin
şefaati ve evliyaların himmeti üzerinizde olsun vesselam. Bu belge 6 Cemâziye’l-âhir
1249 (Milâdî 21 Ekim 1833) tarihinde yazıldı.
Yaratılmışların en fakiri, fakirlerin hizmetkârı Hacı Bektaş Veli’nin evladı esSeyyid Şeyh Muhammed Hamdullah
(Mühür)
Hacı Bektaş Veli’nin Seccâde-nişîni es-Seyyid Şeyh Muhammed Hamdullah
EK 2. İCÂZETNÂMELERİN ASIL KOPYALARI
Ek 2.1. İcâzetnâme 1
İcâzetnâme 1 (birinci kısım)